Lozan Barış Antlaşması

Lausanne (Lozan) Barış Konferansı (21 Kasım 1922-24 Temmuz 1923) 

T.B.M.M. Hükümeti, İtilaf Devletlerine gönderdiği 4 eylül 1922 tarihli notada, barış konferansının toplanma yeri olarak İzmir’i önermişti. Müttefikler ise 27 Ekim tarihli notlarında konferansın Lozan’da yapılmasını istemişler ve konferansa T.B.M.M hükümetinin yanı sıra İstanbul hükümeti’ni de davet etmişlerdi. İstanbul hükümeti’nin konferansa davet edilmesi, Ankara’nın şiddetle tepki göstermesine neden oldu. Bu olay, milliyetçilerin Osmanlı Padişahı’nın durumu sorununu ele almalarını gerektirdi. T.B.M.M. 1922’de yaptığı toplantıda, saltanatı kaldırması hakkında M. Kemal’in yaptığı açıklamayı dinledikten sonra, Osmanlı Saltanatı’nı resmen kaldıran kanunu kabul etti. Hilafiyet ise bir çok yetkiden yoksun olarak Osmanlı Hanedanından bırakıldı. Saltanatın kaldırılmasından sonra Osmanlı Hükümeti istifa etti ve T.B.M.M. Hükümeti tarafından vatan haini ilan edilen Osmanlı Hanedanı’nın son padişahı V. Mehmet Vahideddin, 17 Kasım 1922’de bir İngiliz Savaş gemisi ile İstanbul’dan ayrıldı. 18 Kasım günü Abdülmecit Efendi, T.B.M.M. tarafından bütün müslümanların halifesi ilan edildi. Hilafet kurumunun bir süre daha devam etmesi, iç ve dış politika bakımından yararlı görülmüştü. Böylece, İstanbul’da artık müttefik devletlerin üzerinde baskı kurabilecekleri bir hükümet kalmamıştı: Lozan Barış Konferansı’nda Türkiye’yi sadece Ankara Hükümeti temsil edecekti.

Mudanya Mütarekesi görüşmeleri sırasında teati edilen notalarda barış görüşmeleri için Lozan’da bir konferansın toplanmasına karar verilmişti. Barış görüşmeleri bir yandan Türkiye; diğer yandan İngiltere, Fransa, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya katılacaktı. Konferansa Türkiye’nin isteği üzerine boğazlar ile ilgili sorunların görüşmelerine katılmak için Sovyet Rusya ve Gürcistan davet edildi. A.B.D, konferansta gözlemci bulundurdu. Bulgaristan’ın Ege Denizi’nde bir mahreci bulundurması konusu görüşülürken bu devletin bir temsilcisi de görüşmelere katıldı. Mali ekonomik sorunların görüşülmesi sırasında Belçika, Portekiz, İsveç, Danimarka, Hollanda, ve İspanya temsilcileri de bulunuyordu. Konferans genel oturumuna 21 Kasım 1922’de başladı. Görüşmeler 4 Şubat 1923’de kesintiye uğradı. 23 Nisan 1923’te tekrar başladı ve barış antlaşması ile bununla ilgili diğer belgeler 24 Temmuz 1923’de imzalandı.

Konferansta Türkiye’yi temsil edecek heyetin seçilmesi önemli bir sorun olarak belirmişti. Lozan Konferansı, sadece Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunları çözümlemek üzere toplanmış bir konferans değildi. Bu konferans, aynı zamanda Müttefik Devletlerle Türkiye arasında 1. Dünya Savaşını sonuçlandıracak olan barış antlaşmasını da hazırlayacaktı. Konferansa gidecek Türk temsilcilerinin bazı önemli niteliklere sahip olması gerekmekteydi. Bu kimselerin her şeyden önce Osmanlı İmparatorluğu’nu yabancı devletlere verilen tavizlerle günü gününe yaşatmaya çalışan bir zihniyet içinde yetişmiş ve bu sistemi benimsemiş diplomatlar olması gerekmekteydi. Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa Devletleri ile devamlı ilişkilere girdiği Tanzimat’dan sonraki devrede, İmparatorluğun dış ilişkilerini yönetenler, Avrupalı ile temaslarında kendilerini aşağılık duygularından kurtarmamışlardı. Bu kimselerin Konferansta Türkiye’nin milli çıkarlarını gereği korumayacaklarını düşünülmekteydi. Osmanlı devletlerine batılı devletler tarafında takılan “Hasta Adam”ın zayıf bünyesine elverişli önlemlerle onu biraz daha yaşatmak siyaseti doğmuştu. Bu görüşlerin etkisi altında yetişmiş olan Osmanlı vezirleri, Avrupalılarla bir toplantıda kendilerini, büyük devletlerin delegeleriyle eşit görmezlerdi. Bu şartlar altında M. Kemal Paşa, Türk delege heyetini Mudanya Mütarekesi görüşmelerindeki başarısından memnun kaldığı için, barış konferansında da Türkiye’yi İsmet Paşa’nın temsil etmesini istedi. Ancak Lozan’a gönderilecek Türk temsilci heyeti başkanının siyasi bir göreve sahip olması gerekmekteydi. Bu nedenle, M. Kemal, o sırada Hariciye Vekili olan Yusuf Kemal Bey’den (Tengişerk) görevinden istifa etmesini istedi. Yusuf Kemal Bey, bu isteği derhal yerine getirdi ve Hariciye Vekilliği’ne atanan İsmet Paşa’nın siyasi bir görev sahibi olarak Türkiye’yi Lozan’da temsil edecek olan heyetin başkanlığına getirilmesi mümkün oldu. İsmet Paşa’nın başkanlığındaki Türk delege heyeti askeri, mali, iktisadi, hukuki, danışmanlar ve katiplerle 20 kişiyi geçiyordu. Delege Heyetinde İsmet Paşa’nın dışında şu kimselerde bulunmaktaydı. Dr. Rıza Nur (Sıhhıye Vekili), Hasan Bey (Saka; eski maliye vekili), Münir (Ertegün), Muhtar (Çilli), Veli (Saltık), Zülfü (Tiğrel), Zekai (Apaydın), Celal (Bayar), Şefik (Başman), Seniyeddin (Başak), Şevket (Doğruer), Tevfik (Bıyıklıoğlu), Tahir (Taner), Nusret (Metya), Hikmet (Bayur), Zühdü (İnhan), Fuad (Ağralı), Mustafa Şeref (Özkan), Şükrü (Kaya), Hamid (Hasancan), Cavid, Ruşen Eşref (Ünaydın), ve Yahya Kemal (Beyatlı) beyler Lozan Konferansına Türk gazeteciler ise şunlardır: Ahmed Cevdet, Ahmet Şükrü (Esmer), Hüseyin Cahid (Yalçın), Velid Ebuzziya, Subhi Nuri (ileri), Ali Naci (Kayacar), Kerami (Kurtbay), Mecdi (Sayman), Kemal Salih ( Sel), Asım (Us), ve Ahmet Hidayet (Reel) beyler, Lozan’a gittiği sırada 38 yaşında bulunan Türk heyeti başkanı İsmet Paşa, Milli Mücadele ve İstiklal Savaşı sırasında büyük başarılar göstermiş bir komutan olmakla birlikte, dış politika konusunda tecrübesizdi. Lozan’da karşısına çıkacak müttefik devletlerin temsilcileri ise, dünyanın en güçlü devletlerini savunacak, dış politikada büyük deneyim sahibi olan devlet adamları idi. Buna karşılık, kişisel yeteneklerden başka İstiklal Savaşı’nın başından sonuna kadar Anadolu’da bulunması, Anadolu halkının bu savaşı kazanılmasında katlandığı fedakarlık ve çabaları yakından görmüş olması, İsmet Paşa’da bir güven duygusu yaratmıştı. İsmet Paşa, Lozan Barış Konferansı’nda, 1. Dünya Savaşı galiplerini yenilgiye uğratan bir devletin temsilcisi olduğunu unutmayarak başından sonuna kadar bu bilinçle hareket etti.

İngiltere baş delegesi, Dış İşleri Başkanı Lord Curzon idi. Başbakan Llody George’un görevinden ayrılmasında en önemli etken olduğundan, o sırada ülkesindeki siyasi mevkii çok yüksekti. Ayrıca, İngilizlerin en büyük doğu uzmanı olarak tanınmaktaydı. Uzun yıllar Hindistan’da kral naipliği yapmış, Türkiye’den Çin’e kadar bütün Asya ülkelerini dolaşmış ve doğu sınırlarına ait pek çok eser yazmıştı. Lord Curzon, yeniden bir savaş olmak şartıyla görüşülecek bütün sorunlarda İngiltere adına son sözü söylemeye fiilen yetkiliydi.

Yunanistan baş delegesi Venizelos ise Yunan Hükümeti ve kral adına tam yetkiye sahipti. Konferanstaki bütün delege heyetleri arasında böyle mutlak bir yetkiye resmen sahip başka hiçbir ülke delegesi yoktu. Fransa’yı konferansta Roma büyükelçisi Barere ile eski İstanbul büyükelçisi ve senatör Bompard temsil edecekti. İtalyan delegeleri ise Garraniile Montagna idi.

Lozan’da ele alınması gereken konular üzerinde, T.B.M.M. Hükümetinin temel görüşlerini tespit eden Türk tezi savunma ilkeleri, 14 maddelik bir drektif halinde özetlenmiş olarak delege heyetine verildi. Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Bakanın niteliğindeki bu direktif şöyleydi:

1-) Doğu sınırı; Ermeni yurdu sözkonusu olamaz, olursa görüşmelerin kesilmesini gerektirir.
2-) Irak Sınırı, Süleymaniye-Kerkük, ve Musul Sancakları istenecektir. Konferansta bundan farklı olmak üzere ortaya çıkacak güçlükler için Vekiller Heyeti’nden talimat alınacaktır. Petrol ve benzeri ayrıcalıklar sonucunda İngiliz’lere bazı ekonomik Çıkar sağlanması görüşülebilir;
3-) Suriye Sınırı; Bu sınırın düzeltilmesine, imkan ölçüsünde son derece çalışılacak ve bu sınır şöyle olacaktır; Re’si İbni Hayd’dan başlayarak Harm, Müslimiye, Meskene ve sonra Fırat yolu ile Deyrizor, Çöl ve nihayet Musul vilayeti güney sınırına ulaşır;
4-) Adalar; Duruma göre hareket edilecek ve kıyılarımıza pek yakın meskün olan ve olamayan adalar kesinlikle sınırımız içine alınacak, başarı elde edilmediği takdirde Anakara’dan sorulacak.
5-) Trakya Batı Sınırı; 1914 sınırının elde edilmesine çalışılacaktır.
6-) Batı Trakya; Misak-ı Milli maddesi uygulanacaktır.
7-) Boğazlar da ve Gelibolu Yarımadası’nda yabancı askeri kuvvet kabul edilemez kesilmesi
gerekliyse, kesilmeden önce Ankara’ya bilgi verilecektir.
😎 Kapitülasyonlar kabul edilemez. Görüşmenin kesilmesi gerekliyse yapılır.
9-) Azınlıklar; esas, mübadeledir,
10-) Düyün-ı Umumiye (genel Borçlar) : Türkiye’den ayrılan ülkelere dağıtımı, Yunanlılara devri, yani tamirata karşılık tutulması, olmadığı takdirde 20 yıl ertelenmesi. Düyün-u umumiye idaresi kalacak, güçlükler çıktığı takdirde sorulacaktır.
11-) Ordu ve donanmayı sınırlandıran konu olmayacaktır.
12-) Yabancı kurumlar Türk kanunlarına bağlı olacaktır.
13-) Türkiye’den ayrılan ülkeler için Misak-ı Milli’nin özel maddesi yürürlüktedir.
14-) Toplumlar ve İslâm vakıflar hukuku eski antlaşmalara göre sağlanacaktır.

Bunun üzerinde gerekli çalışmaları yapan Dışişleri Bakanı İsmet Paşa ve delegeler 8 Kasım’da Türkiye’den ayrılarak 11 Kasım akşamı Lozan’a vardılar. Konferansın 13 Kasım’da başlaması kararlaştırıldığı halde, Türk delege heyeti Lozan’a vardığı zaman müttefik devletlerin delegelerinden hiçbiri gelmemişti. İsmet Paşa, M. Kemal’den aldığı direktif gereğince, hiçbir zaman insaflı görünmemek ve küçümsenmeleri tepkiyle karşılamak kararındaydı. O, yenik Osmanlı Devleti’nin değil, galip gelmiş bir ordu ve milletin temsilcisi olduğu her davranışıyla gösterecekti. Bu düşünce ve karara uygun olarak Fransa, İngiltere, ve İtalya dış işler bakanına şu mesajı gönderdi: “Barış konferansının toplanması hakkında Fransa, İngiltere ve İtalya hükümeti tarafından, T.B.M.M hükümetine resmi olarak yapılan davet ve bu konuda teati edilen notalar üzerine, bu konferansın açılması için 13 Kasım 1922 tarihi kesin olarak kararlaştırılan yukarıda yazılı tarihte görüşmelere hazır bulunduğunu asil şahıslarına bildirmekle şeref duyarım. Barışın geciktirilmesi, Türk milleti için büyüklüğü ölçülmeyecek fedakarlılar ve zahmetleri sürdürecek ve giderilmesi yalnız bizim iyi niyetlerimize bağlı olmayan beklenmedik sonuçlar doğurabilecek bir nitelik olduğunu, benimle birlikte asil şahısları da takdir edecektir. Bu bakımdan, Cihan barışının çıkarı adına, Konferansın bir an önce başarı için beslediğim en ateşlerimi ve üstün saygılarımı asil şahıslarına bildiririm.” Bunun üzerine, Fransa’nın Bern Elçisi Lozan’a giderek, İsmet Paşa’ya : İngiltere ve İtalya’ya bazı iç olayların gecikmeye sebep olduğunu ve 20 Kasım’a ertelendiğini bildirdi. İsmet Paşa Verdiği cevapta: “Gecikmenin usulüne göre hükümetler arasında anlaşarak yapılması gerekirdi, 20 Kasım tarihinin Türk Hükümetine yazılması lazım olduğunu hükümetinize bildiririz.” Dedi. Bu cevap üzerine Fransız baş Vekili Poincare ve İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, birer telgraf göndererek özür dileyince, Türk delegelerinin üzüntüsü hafiflemiş ve Fransız Hükümetince yapılan davete uyarak, İsmet Paşa 14 Kasım 1922’de Paris’e gitmişti. Bu ziyaret sırasında, Türkiye’nin her türlü gecikmelere karşı olduğunu ve Misâk-ı Milli ilkelerinden ayrılmasının beklenemeyeceğini, ilgililere özel şekilde anlatmaya çalıştı.

İsmet Paşa’nın ileri sürdüğü konularda kapitülasyonlara değinen Poincaré çözüm yollarının aranacağını, özellikle adli işlerde ortalama bir şekil bulunmasını veya Türkiye’nin bazı güvenceler vermesi gerekeceğini belirtti. İsmet Paşa’nın sert ve kesin bir durum takınması üzerine, Poincaré onu yatıştırmaya çalıştı ve bu konuya bir çare bulacaklarını tekrarladı. İsmet Paşa’nın ilk günlerde en çok önem verdiği konu, konferansta eşitlik ilkesi idi. İkinci planda kalmak veya oldu bittilerle karşılamak isteğini İngiltere duyururken, onlarda uygun cevaplar almayı da ihmal etmedi.

Konferansın açılış töreni, İsviçre hükümetinin özel olarak bu tören için ayrılığı Montbenon gazinosu konser salonunda yapılmıştı. İsviçre Cumhurbaşkanı Heab, konferansı 20 Kasım 1922 saat16.00’da açıp yaptığı kısa konuşmada özet olarak İsviçre’nin konferans yeri seçilmesinden duyduğu memnunluğu belirttikten sonra devletlerin gösterecekleri uyanıklık ve barış severlik ile 1. Dünya Savaşı’nın acılarının silinmesi ve barışın sağlanması dileğinde bulundu. Bundan sonra İngiliz baş delegesi Lord Curzon, devletlerin karşılıklı olarak gösterecekleri anlaşmaya eğilimleriyle barışın kazanılmasının mümkün olacağını belirtti, İsviçre’nin barışçı konferansı için en uygun yer olduğunu söyleyerek İsviçre devlet başkanına teşekkür etti. Lord Curzon’dan sonra bir konuşma yapan İsmet Paşa, bu konuşmasında şu noktalara da değindi: “Dört yıldan fazladır, Wilson ilke ve inancı üzerine kurulmuş bir mütareke, Osmanlı İmparatorluğu’nun girmiş olduğu çatışmaları resmi olarak durdurmuştur. Barışın iyiliklerinden daima yoksun kalan Türk Milleti, o tarihten beri hak ve adalet için yaptığı birçok barış girişimlerinin yetersizliğini ve yararsızlığını anlayarak, varlığını korumayı ve kendi maddi, manevi araçlarıyla bağımsızlığını kazanmayı sağladı (…) 1918’den sonra Türk milletinin uğratıldığı sonsuz hücumları ve acıları burada anımsamaktan kendimi alamıyorum. Gerekli hücumları, gerek hiçbir askeri zorunluk olmaksızın Türkiye en zengin ve en bayındır bölgesinde yalnız yok etmek ve yıkmak düşüncesiyle yapılmış tahripleri hiçbir surette mazur göstermek kabil değildir. Hala bu dadikada bile, bir milyondan fazla masum Türk’ün Küçük Asya ovalarında ve yaylalarında evsiz ve ekmeksiz, başıboş dolaştıklarını da hatırlatmak isterim. Türk milleti, bu insan gücü üstündeki fedakarlıklara katlanarak, uygar insanlık arasında derin bir yaşama gücünü sahip milletlere özgü olan varlık ve bağımsızlık hakkı ile barış ve sükun unsuru olarak büyük bir yer kazanmıştır.

T.B.M.M.’nin kesin amacı, bu yeri korumak ve kuvvetlendirmekten ibarettir. Son yılların olayları insanlığın vicdanında genel barış ve sükunun, devletler tarafından birbirinin haklarına ve özgürlüklerine saygı göstermedikçe sağlanamayacağı gerçeğini bir inanç haline koyduğundan, bu olayların anısının gelecek için bir barış ve sükun güvencesi olacağı umudundayım (…)”.

Lozan’da Hotel du Chateau’da yapılan toplantılarda müttefik devletlerin temsilcileri bir iki hafta içinde bir savaş anlaşmasının hazırlanabileceğini ümit ediyorlardı. Ancak, İsmet Paşanın Türk çıkarlarını ısrarla savunması karşısında, görüşmeler sekiz ay sürdü. Lozan Barış Konferansının uzun sürmesini başlıca nedenleri şöyle özetlenebilir:

1-) Konferansta Türkiye’nin tutumu açık ve kesindi. Türkiye, sadece bir uygar devlet gibi kayıtsız şartsız bağımsızlık istemekteydi. Müttefik devletler ise yüzyılların kökleştirmiş olduğu alışkanlıklarıyla Türk isteklerini kolay kolay kabule yanaşmamışlar, eski düzeni değişik yollardan sürdürmeye çalışmışlardı.
2-) Türkiye, yeni barış düzenini uluslar arası hukukun ilkelerini dayandırmaya çalışmaktaydı. Batılı devletler ise, Osmanlı Devleti’ne kabul ettirilen Sevres Barış Antlaşması’nı esas almışlar ve katlandıkları fedakarlığı bu antlaşmada yapılan değişikliklerle ölçmüşlerdi. Bu nedenle,iki tarafın esas olarak aldığı ölçüler birbirinden temelde farklıydı.
3-) Müttefik Devletler, Türkiye’ye kendilerine karşı yenilmiş ve Yunanistan’ı yenmiş bir devlet saymakta ve bütün sorunları bu görüş açısından değerlendirmek istemekteydiler. Türkiye ise, bağımsızlığı için savaşmış ve bunda başarıya ulaşmış bir devlet olarak, bu başarısını bütün devletlere kabul ettirmek için çaba göstermekteydi.
4-) Lozan Barış Konferansı’nın açıldığı gün Lord Curzon, İsmet Paşayı özel bir görüşmeye çağırdı. Konferansla ilgili olarak yapılan görüşmede Lord Curzon, İsmet Paşanın açılış konuşmasına da değinerek, bazı cümlelerin sertliğinden yakındı, tarafların birbirine şiddetli davranışlarda bulunmamasını diledi. İsmet Paşa, acı çeken bir milletin temsilcisi olduğundan sert sayılan noktaların, yakınmaktan başka bir şey olmadığını, Anadolu’da söylenen nutuklarda bile hiçbir milletin onurunu incitecek bir söz söylemediğini, kendisinin de bütün özel ilişkilerinde sözlerine dikkat etme alışkanlığının olduğunu belirtti. İsmet Paşa, Ankara’ya gönderdiği 21 Kasım 1922 tarihli raporda, bu görüşmenin dış görünüşünü “fırtınadan önceki tatlı yel” olarak nitelendirmekteydi.

Konferans ilk genel toplantısını 21 Kasım günü, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya, Türkiye delegelerinin katılmasıyla yaptı. Toplantıya Amerika temsilcisi de katıldı. Konferans başkanlığını, davet eden üç hükümet delegesi tarafından yürütülmesi kararlaştırıldı ve üç komisyon kuruldu.

1-) Lord Curzon’un başkanlığında arazi ve askeri sorunlar ve Boğazlar için uygulanacak usulü inceleyecek komisyon;
2-) İtalyan Başdelegesi Carroni başkanlığındaki ikinci komisyon, azınlıklar sorununu ve yabancılara uygulanacak usulü inceleyecekti;
3-) Fransız baş delegesi Barréré’in başkanlığındaki komisyon mali ve ekonomik sorunlara bakacaktı. Sekreterlikleri ise Türkiye, İngiltere, İtalya, Japonya, yürütecekti. 21 Kasımdaki oturumda konferansın hangi devletlerin delegelerinden kurulacağına dair olan içtüzüğün birinci maddesinden, notalarda tespit edilen devletlerden başkasının çıkarılmasında Türk delege heyeti kesin olarak direndi. Boğazlar rejimine ait komisyon hakkında görüşülürken, Türk Baş delegesi, Sovyet Rusya katılmaksızın boğazlar rejimi üzerinde bir karar alınamayacağını söyledi ve Lord Curzon, onların da çağırıldıklarını, fakat henüz cevap vermediğini bildirdi.

İngiltere, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın en güçlü devleti olarak çıkmıştı. Konferansta İngiltere’nin üzerinde en fazla durduğu konular Musul ve Boğazların statüsü konusu idi. Fransa, özellikle borçlar, kapitülasyonlar ve imtiyazlar. İtalya ise, kapitülasyonlar, adalar ve kabotaj sorunlarına önem verdi. Bu devletler arasında tatmin edilmesi en zor olan devlet İngiltere idi. Aslında Milli Mücadele sırasında İtalya ve Fransa, Türkiye’nin göstermiş olduğu çabayı daha iyi anladıklarını tutumlarıyla ortaya koymuştu. Konferans görüşmelerinin başlangıcında İsmet Paşa, bu devletlerin temsilcileri tarafından desteklenmişti. Konferansın ilk bölümünde en zorlu tartışmalar İngiltere ile oldu. İngiliz donanmasının İstanbul’da, İngiliz kuvvetlerinin de Musul’da bulunması Türkiye’nin güvenliği için tehlike oluşturmaktaydı. Bu nedenlerle, konferansın ilk bölümünde özellikle İngiltere ile Türkiye arasındaki anlaşmazlıklar üzerinde duruldu ve bu sorunlar kısmen çözümlendi veya çözüm yoluna girdi. Öte yandan, Fransa’yı doğrudan ilgilendiren mali ve ekonomik sorunlar çözümlenemedi, hatta Osmanlı borçları yüzünden çıkan uyuşmazlıkların çözümü konferansın sona ermesinden itibaren uzun bir süre sürüncemede kaldı.

O sırada Fransa’nın Alman sorunu ile karşı karşıya bulunması bazı konularda Türkiye’ye karşı daha yumuşak davranılmasına neden oldu. İtalya ise Oniki Ada kendisine verildikten sonra, Türkiye üzerindeki toprak iddiaları açısından kısmen tatmin edildi. Bununla birlikte, Lozan’dan sonra İtalya’daki faşist yönetim Anadolu’nun bazı bölgeleri üzerindeki iddiaları yenileyince, İtalya ile Türkiye arasında önemli çatışmalar ortaya çıktı.

Bu arada Lozan Barış Konferansı’na, Ermeni Heyeti’nin de kabulü için heyet adına Hadisyan tarafından Fransa, İngiltere ve İtalya hükümetlerine mektupla başvurulmuştu. Ayrıca Ermeni Heyeti, isteklerini Lozan Konferansı’na bir muhtıra ile de bildirdi. Bu muhtıra verildikten sonra Ermeni Cumhuriyeti heyetinden Aharonyan ve Hadisyan, Milli ermeni heyeti’nden de kabriyel Noradunkyan’dan oluşan bir heyet Lozan’a hareket etti. Lozan’da bir Ermeni bürosu kuruldu ve bütün delegelerle sürekli olarak bağlantı sağlandı.

İsmet Paşanın Lozan’da Karşılaştığı sorunlardan biri de, Sovyet Rusya ile Müttefik Devletler arasında boğazların gelecekteki statüsü konusunda beliren görüş ayrılıklarından yararlanarak Türkiye’nin çıkarlarını savunabilmek oldu. Konferansın devam ettiği sürede İsmet Paşa hemen hemen her gün Sovyet Hariciye Komiseri Çiçerin ile temas etti, boğazlar sorunu ve diğer konularda kendisiyle görüşmeler yaptı. Türkiye ile Müttefiklerin karşılıklı tavizler vererek barışın esasları üzerine anlaşmaya varmaları ihtimallerinin belirmesi Sovyetleri zaman zaman endişeye sürüklediği gibi, İsmet Paşanın Sovyetlerle işbirliği yapmak ihtimali de endişeyi mucip oldu.

İlk komisyon toplantısı, Lord Curzon başkanlığındaki arazi komisyonunun toplantısı oldu. İsmet paşa, Doğu Trakya için 1913 sınırını ve batı Trakya için Plepist istedi. Görüşmeler uzun ve tartışmalı geçti. Ayrıca diğer ilgili devletlerin temsilcileri ile İsmet Paşa ve öteki Türk delegeleri arasında özel görüşmeler de yapıldı. Diğer komisyon ve konular üzerinde; Boğazlar ve kapitülasyonlar sorunu da sert mücadele ve tartışmaları gerektirdi. Kapitülasyonları en çok savunan ve bu konuda Türklere karşı çıkan Fransız delegeleriydi. Fransız delegeleri, kapitülasyonlar kaldırıldığı taktirde yerine son duruma uygun bir sistem getirilmesi ileri sürecek kadar ileri gittiler. 8 Aralık günü toplanan Boğazlar Komisyonunda Türk tezi açıklandı. İsmet Paşa, 500 yıldan beri Boğazlara sahip olan Türkiye’nin daima antlaşmalarla tespit edilmiş olan hukuk içinde hareket ettiğini, hukuk dışında ve savaş halinde devletlerin ummadığı bir davranışta bulunmadığını, gelecekte de antlaşmalara saygı göstereceğini söyledi. Daha sonra İsmet Paşa, boğazlar konusundaki Türk önerilerini şöyle açıkladı.

1-) Boğazların İstanbul’un ve Marmara’nın baskınlara karşı korunması için güvence sağlanması ve Boğazlardan geçecek savaş gemilerinin bir tehlike olamayacak kadar sınırlandırılması,
2-) Savaşta ve barışta ticaret gemilerinin gece ve gündüz serbestçe geçişi ve Türkiye’nin katılacağı veya tarafsız bulacağı bir savaşta özel hukukun tespit edilmesi,
3-) Yalnız deniz trafiğini düzenlemek üzere uluslar arası bir komisyon kurulması, İngiliz baş delegesi Lord Curzon ile Rus baş delegesi Çiçerin söz alarak görüşmelerini ve isteklerini bildirdiler. Çiçerin özellikle Karadeniz’e savaş gemileri geçirilmesi üzerinde durdu ve böyle bir hareketi şiddetle reddetti.

Boğazlar rejimi için müttefik devletlerin askeri uzmanlarınca hazırlanmış olan tasarı ise 9 Aralık da görüşüldü. 18-19 Aralık günleri Boğazlar konusundaki görüşmelerde çok sert tartışmalar oldu. Rus delegesi ve diğer delegelerin son konuşmalarının ardından söz alan İsmet Paşa, müttefik tasarılarının tümünü kabul etmediğini, değişiklikleri gösteren Türk tasarıları olduğunu, önceden kararlaştırdığı gibi uzmanların teknik görüşlerinin alınacağını ve henüz karar alınmadığını, dolayısı ile görüşmelerin alt komisyonda sürdürülmesinin gerektiği açıklandı. İsmet Paşanın bu konuşması üzerine, delegeler İsmet Paşayı ağır şekilde eleştirdiler ve Lord Curzon, alt komisyon kurulmasına ve Türk tasarılarının dikkate alınmasına gerek bulunmadığını ileri sürdü. Fransız delegesinin, Türklerin esasında kendileri ile uyumlu olup olmadığını sorması üzerine İsmet Paşa “Düşünce ve isteklerini dinlemek ve dikkate almaktan başka çere yoktur, düşüncelerimizi tartışmaya koymak imkanı bulunup bulunmadığını öğrenmek istiyorum” karşılığını verdi. Müttefik devletler delegelerinin düşmanca davranışları arasında toplantı 19 Aralık gününe ertelendi. Ancak, Lord Curzon’un direnmesine rağmen, Türk önerisinin ele alınmasına karar verildi. İsmet Paşa 20 Aralık 1922 tarihli raporunun bir bölümünde konferansın bir bunalım sonunda kesintiye uğraması ihtimaline karşı hazırlıklı bulunması gerektiğini bildirmekteydi. Bunun üzerine M. Kemal Paşa, durumu, Genel kurmay başkanına bildirdi. Başkomutan, Genelkurmay Başkanı ve uzmanlarla birlikte durumu inceledikten sonra, Genelkurmay başkanı ve batı Cephesi Komutanı Fevzi Paşaya kararını şu emirle bildirdi. “Konferansın kesilmesi ihtimali yakın görüldüğüne göre, orduların derhal harekete geçirilmesi ve ilk hedefleri, Trakya’da hareket tarzı hakkındaki düşüncelerinin ve şimdiden alınması gereken önlemlerin ordulara emir buyrulmasını ve bildirilmesini rica ederim.”

Genelkurmay başkanı, 21-22 Aralık 1922 yazısı ile düşüncelerini gerekli gördüğü önlemleri bildirdi. M. Kemal’in yapılan önerileri uygun bulması üzerine, Türk ordusuna Boğazları kapamak ve Musul üzerine yürümek amacıyla hazırlık emri verildi. 18 ve 19 Aralık günleri Boğazlar rejimi üzerindeki bunalım ve konferansın kesilmesi tehlikesini göz önünde tutan Türk delegasyonu görüşmelere başladı. 20 Aralıkta, Boğazlar sorununu özetleyerek bir konuşma yapan İsmet Paşa, Türkiye’nin tahkimattan vazgeçtiğini ve Boğazlardan geçecek gemiler için yapılan fedakarlıkları tekrarladıktan sonra, Türk önerilerini yeniden şöyle özetledi:

1-) Yunan Donanmasının boğaz karşısına gelebilmesinde Ege Adalarında asker bulundurulması kabul edilemez;
2-) Gelibolu Yarımadasında 5000 kişilik bir garnizon bulundurmak istenmişti, bu miktar İtilaf Devletlerinin taktirine bırakılmıştır.
3-) Uluslar arası boğazlar komisyonunun, savaş gemilerinin geçiş kurallarını doğru uygulayıp uygulamadıklarını incelemekten başka görevi olamaz;
4-) Askerden arındırılacak bölge sorununda, Türkiye’nin tahahüdüyle yetinmelidir. Bu konuda hiçbir kontrol ve denetim kabul olunamaz;
5-) Askerden arındırılacak bölgenin kontrolünde direnilirse, boğazlar için kabul edilen maddelerin, Türkiye’nin içişlerine karışma nedeni olmasına dayanılamaz, Boğazlar konusu da bu noktada sona erer.

İsmet Paşanın bu kesin konuşma ve istekleri, müttefik delegelerce büyük bir olgunlukla karşılandı.

15 Ocak 1923’de maliye ve kapitülasyon alt komisyonları toplandı ve yapılan görüşmelerden bir sonuç alınamadı. Aynı gün Amerikan delegesi, İsmet Paşa ile Lord Curzon’u kendi oteline davet etti ve bu toplantı da adli teminat sorunu tartışıldı. Getirilen önerileri, İsmet Paşa yine reddetti. Bunun üzerine Lord Curzon ile Mr. Child: “Adli sisteme bir çare bulmadan Amerikan ve İngiliz kamu oyunu tatmin edemeyiz. Bu sebeple de barış yapamayız; Konferansın kesilmesi faciası doğacaktır” diyerek görüşlerinde direndiler. Konuşma arasında Lord Curzon İsmet Paşa’ya: “15 gün sonra Londra’ya gidip parlamento açıklamasında bulunacağım, müsaadenizi ediniz de, İsmet Paşa çok tatlı ve ılımlı bir kişidir diyeyim. Eğer konferans kesilirse, ömrümde İsmet Paşa gibi inatçı ve aksi bir insan görmediğimi iddia edeceğim” dedi. Bu görüşmelere ait 16 Ocak 1923 tarihli raporunda ise İsmet Paşa: “Lord Curzon’un esas amacı, Musul sorunu oldukça hiçbir sorunu çözümlememektir. Aksine olarak, her milletin isteğini genişletip destekliyor ve sürekli olarak baskı tertipleri yapıyor” demekteydi.

Alt komisyonlarda, Musul ve Adli Rejim konuları sert tartışmalarla devam etti. Diğer komisyonlardaki çalışmalardan da olumlu sonuç alınamadı. 18 Ocak 1923 tarihli raporunda İsmet Paşa, konferans çevresindeki elektrikli havayı şu şekilde açıklamaktaydı: “Bir iki günden beri çok kötümserlik havası sızmaktadır. Müttefikler bize, hayır dedirtecek bir proje hazırlıyorlar. Bunu Pazartesi vereceklerdir. Yakında müttefiklerle büyük bir meydan muharebesi vereceğiz. Tek ve birbirinden ayrı sorunlar üzerinde parça parça muharebeler vermekten yoruldular. Askıdaki sorunlar üzerinde büyük bir meydan muharebesi vermek istiyorlar. Bu, sinir meselesidir. Acaba bunda hangi millet kuvvetlidir?”

19-23 Ocak günlerinde mübadele, mezarlılar ve esirler konuları ile ilgili komisyonlarca etraflı bir şekilde görüşüldü. 23 Ocak ta toplanan arazi komisyonunda, Türkiye’nin güney sınırları görüşüldü, Fransızlar Ankara Antlaşması ile Suriye sınırının kararlaştırılmış olduğunu belirttiler ve Türk heyeti Fransız görüşünü karşılıksız bıraktı. Öte yandan, Musul sorunu sert çekişmelere yol açarak, anlaşmazlığı derinleştirmekteydi. Anlaşmazlığın Milletler Cemiyeti’ne götürülme